Rüyamda öldüğünü gördüm.
Kaçamayacağın türden bir rüyaydı. Rüya gördüğünü biliyorsun ama ne kadar denersen dene. Derin uykudayken bile beyninin çalışmayı bırakabildiği bir rüya.
3:30’da hıçkırarak uyandım. Yastıklarım ıslak değildi, ama tüm vücudum ağrıyordu, uykumda çektiğim acıdan dolayı harap olmuştum. Korkmaktan ateş aldım ve gerçek olmadığını bilsem de uyuyamadım.
Küçükken sık sık kabuslar görürdüm. Kalkıp ailemin odasına parmak uçlarım da girerdi ve annem onların yatağına girmeme izin verirdi, bana mutlu şeyler düşünmem için fısıldar ve güzel rüyalar görürdüm. Hiç işe yaramadı. Her zaman kötü uyuyan biri olmuşum. Üniversitede, yanımda ki arkadaşımın sürekli varlığını sevdim. Bir bakıma yardımı oldu. Şimdi bile, her ne kadar büyük, boş yatağımda daireler çizsem ve dönsem de, her zaman uzanıp yanımda başka birini hissetmek istiyorum, uykulu kolları beni çocuk gibi yatıştırabilecek birini istiyorum.
Ama bu daha kötüydü. Birisi benim bağırsaklarım üzerine tuğla koymuş gibi yatakta yatıyordu, telefonumda anlamsız 2 Instagram bildirimini kaydırarak (kapatarak) kendimi yatıştırmaya çalışıyorum. “Gerçek olduğunu düşünmedim, ama rüya da değildi,” kendi kendime söyledim. “Sorun değil. Sorun değil. Sorun değil. Sorun değil, sorun değil, sorun değil.”
Rüyanda, ayrılmak için bir çanta hazırlıyordun. Sana gitme demiyorum. Yıllardır giymediğim bir elbiseyle odanın karşısında duruyordum. Sana gitme demiyorum, ayrılman la ilgili içimde kötü bir his vardı. Eğer gidersen başına korkunç bir şey gelecekti. Bağırdım. Yalvardım. Gerçek hayatta yapmadığım her şeyi yaptım. “Lütfen gitme. Lütfen.”
Ama yapmak zorunda olduğunu söyledin ve gittin. Bu duygudan, önseziden kurtulabildim.
Sonra da öldün. Biri sana bisikletinle vurdu ve sen öldün. Cesedini bana getirdiler, çünkü beni bıraktığın yerde kalmıştım. Seni masaya yatırdıklarında hala hayattaydın ve ben de yanına doğru süründüm ve kendimi vücuduna dayadım, ağlayıp çığlık lar ve titremeler, ta ki sen ölene kadar. Gerçek hayatta, hayatı akıp gittikçe sevdiğin birinin yanına yatmanın nasıl bir his olduğunu hayal bile edemiyorum. Bu rüyada, seni hala o kadar çok seviyordum ki nefes alamıyordum.
Ve kendimi o kadar acılı, korkmuş, o kadar incinmiş hissederek uyandım ki, bir türlü atlatamadım. Rüya bütün gün beni takip etti ve beni ürküttü ve üzdü. Hayat için çok doğruydu. Çok canlıydı. Bu nasıl bir işaretti ki?
Sonunda kendimi tekrar uykuya daldırdım, kedi yavrularını, palmiye ağaçlarını ve geçmişin ağırlıklarını düşündüm, ve ertesi sabah erkenden uyandım, ve sakin. Ve yalnız.