“Sevdiğimiz insanlar hakkında bilmediğimiz o kadar çok şey var ki.” — Görünmez Canavarlar
Arada bir sosyal medyada gezinirken kendime başkasının gözlerinden bakarım. Her paylaşımım da ne düşündüklerini merak ediyorum, her fotoğrafın hangi hikayeyi anlattığını merak ediyorum. Sosyal Medya sayesinde hayatınızın belirli yerlerinin görünmesini sağlamak kolaydır.
Bazı insanlar sosyal medya da ki paylaşımlarımız kadar mutlu olduğumuza inanmazlar, ama bazıları ise buna inanır. Aile bile. Arkadaşlar bile. Size en yakın kişiler sizinle bir süre içinde konuşmamış olabilir – ancak paylaşımlarınızı gördükleri için tam olarak ne yaptığınızı bildiklerini varsayacaklardır. Hiçbir şeyi kaçırmadıklarını düşünecekler. Hiç bir şey bilmeseler bile hayatınızın iyi bir şekilde devam ettiğini düşüneceklerdir.
Ne düşünmek istiyorlarsa onu düşünürler.
“Acaba gece değiştim mi? Bir düşüneyim. Bu sabah kalktığım da dünkü ben ile aynı mıydım? Bazen kendimi biraz farklı hissettiğimi düşünüyorum. Ama ben aynı değilim, bir sonraki soru ‘Bu dünyada ben kimim?'” – Lewis Caroll
Kendimi gençliğimdeki kızdan, lise günlerimde, aynanın önünde ağlayan her sabahki günlerimden tamamen farklı bir insan gibi hissediyorum. Eski halimden o kadar kopuk hissediyorum ki ona başka biri gibi bakabiliyorum. Acınacak bir insan. Hayatın ne kadar güzel olabileceğini ya da ne kadar zalim olabileceğini fark etmeyen biri.
İnsanların ne kadar az değiştiğimi yorumlaması her zaman beni şaşırtıyor. Beni kalabalığın içinde, hemen tanıyabilmeleri çok garip. Artık o değilim ve insanların kendileriyle aynı olduğumuzu düşünmesi neredeyse aşağılayıcı gibi geliyor.
Hakaret olmamalı tabii ki. Her parçamı sevmeliydim, artık var olmayan kısımları mı bile. Ama durum böyle değil. Şu anda kendimi sevmeyi öğrenmek yeterince yorucu.
“Sonsuz bir karakter Otomatından seçilen kişilik özellikleri koleksiyonu yerine, gerçek bir insan olmak çok zor bir dönemdir. Ve eğer hepimiz oyunculuk yapıyorsak, ruh eşi diye bir şey olamaz, çünkü gerçek ruhlarımız bu şekilde var olamaz. Öyle bir noktaya gelmişti ki hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi görünüyordu, çünkü ben gerçek bir insan değilim ve başkası da hiç kimse değildi.”
İnatçılığımın, kimsenin fikrini umursamadığım anlamına geldiğini düşünürdüm. Ama yavaş yavaş toplumun beni milyonlarca farklı şekilde şekillendirdiğini fark ediyorum. Bana bilinçli olarak ne olup bittiğini fark etmeden bazı ‘gerçeklere’ inanmam gerektiğini aşılıyorlar.
Sorun şu ki… Bazı yönlerim hakkında yanıldığımı fark etmek bana büyülü bir an yaşam vermedi. Bu beni daha çok kaybettirdi.
Dün kim olduğumdan bu kadar emin olsaydım ve yanılsaydım, o zaman bugün kendime nasıl güvenmem gerekirdi? Kendi beynim güvenilmez bir hal aldı. Güvenilmez. Evet güvenilmez olduğuna kesinlikle eminim.
Okumak için en sevdiğim kitaplar gerilim kitapları, yatakta yanınızda yatan kişiye güvenmemeniz konusunda sizi uyaran kitap çeşitleridir çünkü başka birini asla gerçekten tanıyamazsınız. Kılık değiştirmiş bir canavar da olabilirler. O izlediğiniz korku filminin son bölümündeki katil bile olabilir.
Ama tanımadığın kişi kendinsen o zaman ne olur?