Erkek arkadaşımı terk ettim.
O, başkalarına, kendime sonsuza dek seveceğimi beyan ettiğim bir adam.
Onu çok, çok tutkuyla ve çok derinden sevdim – ve yine de onu terk ettim.
Bunun için çok güçlü nedenlerin bol olmasına rağmen, bu uzlaşmak için garip bir şey. Ve onun sebep olduğu acıya ve onu terk etmeme neden olan olaylara kafamı takmamakta zorlanıyorum.
Geçenlerde ortak bir arkadaşımızla konuşuyordum. Yanaklarımdan yaşlar aktı, ondan özür diledim. Kararıma kadar giden olayları anlatarak onu “ona karşı çevirmeye” ya da artık onunla arkadaş olmaması gerektiğini ima etmeye çalıştığımı düşünmesini istememiştim.
O zaman başını salladı ve yavaşça gülümsedi.
“Ne olduğunu sen söylüyorsun,” dedi bana. “Bana ne olduğunu ve ne yaptığını anlatıyorsun. Ve yaptığı şey yanlıştı. Sırf yanlış bir şey yaptı diye doğruyu söylediğin için kendini suçlu hissetmemelisin.”
Bu bana iyi hissettirdi.
İnsanlara bu ilişkiyi neden bıraktığımı açıkladığımda bana doğru seçimi yaptığımı söylediler. Bana güçlü olduğumu söylediler. Hatta bazıları neden daha önce gitmediğimi bile sordu.
Anlattıklarım bu tepkiyi ortaya çıkarıyor çünkü eski erkek arkadaşım ile mutlu olamıyordum. Ve o yoldan çıktı çünkü yaptığı şey çok kötüydü. Ve bu benim hatam değil.
Gerçekçi olmak gerekirse, eğer her birimiz oturup , tüm hikayeyi – olanların hikayesini – anlatsaydık, ifadelerimizde hiçbir fark olmayabilir, sadece anlattığımız şekilde anlatsaydık kendimizi iyi hissedebilirdik.
Ama arkadaşlarıma anlattığım gerçekleri kendime yediremiyordum.
Çünkü muhtemelen hikayeyi gözyaşlarıyla anlattım, hala beni sevdiğine yemin eden birinin beni bilerek bu kadar çok incitebileceğine dair uzlaşmaya çalışırken anlattım.
Öte yandan, o çok sakince, hala kimseye yaptıklarını itiraf edemiyordu – hatta kendisi – o hiç yanlış bir şey yapmadığı hikayesini anlatıyordu.
Erkek arkadaşımdan ayrıldım fakat hala kendimi suçlu hissediyorum. Ayrılıktan sonra ben doğruları söylesem de o yalanları ile devam etti. Ben gerçeklerimle kötü hissederken o yalanları ile iyi hissetti.