Daha geçen hafta, bir arkadaşımla parkta dolaşmaya karar verdik. Parkta dolaşırken, yüzüm siyah bir maske ile yarı kapalıydı, alnıma yavaşça damlayan ter, bana baktı ve bağırdı: “Yeter, bu boktan yılın bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum!” Ona baktım, şu anda ifadesini tam olarak kavrayamadım ve sadece başımı salladım. Daha sonra o hafta, hiç bitmeyen bir grup sohbette düşmüştük ( Tabi ki WhastApp üzerinden ), herkesin düşüncesi aynıydı “2020’i yaşayarak çıkarsak asla ölmeyiz!” Bu sefer, ilgimi çeken başka bir konu geldi. Acaba 2021’in gelmemesini bekleyen insanlar var mı? Eğer varsa, neden?
İtiraf etmek gerekirse, 2020 kesinlikle hayatımın en kötü yılıydı. Birinci sınıf öğretmeni olarak, uzaktan eğitim vermek benim okul ile olan bağlantımı tamamen kopardı. Büyükannemin Parkinson hastalığının ciddi şekilde kötüleşip zihninin ciddi ve sakat halüsinasyonlar görmesine neden olduğunu öğrenince gerçekten 2020’nin berbat bir yıl olduğunu öğrendim. Ve tabii ki, hayatımızın gidişatını sonsuza dek değiştirecek ve tüm konser etkinliklerimin, aile etkinliklerimin, seyahat planlarımın, vs. hemen yok olmasını sağlayacak tam bir salgının ilerleyeceğini hayal bile edemezdim.
Ancak, ben bu çalkantılı yıl boyunca yaşadığım güzellik ve barış anlarına da sahip oldum. Birincisi, aşık oldum. Yaklaşık iki yıl önce bir araya geldiğimiz de iniş ve çıkışlarımız çok fazla olmuştu. Ben aşkın zamanlamaya bağlı olduğuna inanıyorum; yani, ister dış dünyanın stresi olsun, ister ikimizin de müziğe olan sevgisi olsun, iki aşığın bir salgın sırasında ki en tarifsiz ve samimi bir şekilde bağladığımız bir aşk. Ayrıca çok uzun zamandır ihmal ettiğim ailem ile geçirebileceğim bir sürü zaman kazandım. Bu muhtemelen aile bağlantılarımın beni mutlu etmesine sebep oldu. Doğanın içinden geçerken huzuru buldum ve bir kez olsun nefes alabildiğimi hissettim.
Çünkü sonunda, sahip olduğumuz tek şey bu.
Huzur.