Yatakta yatıyorsun, seçeneklerini ya da bahanelerini düşünüyorsun. Hasta olduğunu söyleyebilirsin ki bu da seni haklı çıkarmak için en akla yatkın olan şey. Hasta görünmüyorsun, kelimenin fiziksel anlamıyla değil. Hastalığın bir kesik ya da yara olarak görülemez. Bir termometre ile ölçülemez ya da alnına dokunan bir el ile hissedilemez. Hastalığın kafanda, kalbinde ya da belki de ruhunda duruyor. Tam olarak nerede olduğunu bilmiyorsun ama gökyüzünde ki yoğun bulutlar gibi hayatının içinde duruyor.
Alarmın tekrar çalıyor. Kapatamayacak kadar yorgunsun. Alarmın ebedi sesi seni rahatsız ediyor. Alarmın sesi düşüncelerine göre arka plan gürültüsü gibi geliyor sana. Okul, iş ve hayat düşünceleri kafanızda yaygın, yenilgi içine aşağı ağırlığını bastırıyor. Sadece çarşaf ve battaniyelerin öngörülebilir sıcaklığında yatakta yatmak istiyorsun.
Eninde sonunda kalkacaksın çünkü bugün hafta sonu değil, alakasız bir hafta ortası günü. Bir zamanlar haftanın günlerini biliyordun. Şimdi, sadece var olan ve hayatta kalan tek bir bulanıklık içinde örgü gibi yaşıyorsun. Hayat zor değil, haberlerin söylediği şekilde değil. O kadar da kötü değilsin, yataktan yavaşça çıkarken kendi kendine söyleniyorsun. Sabah moral konuşmaların motivasyondan çok suçluluk duygusuna yol açıyor.
İyi olmalısın; Her ne olursa olsun her şeye sahip olabilirsin. Objektif bir yabancı hayatınızı analiz edebilir ve yanlış bir şey olmadığı sonucuna varabilir, ama duygularınız doğrudan çatışma içinde ve bundan nefret ediyorsun. Tarafsızsın.
Yabancıyla aynı fikirdesin. Ne kadar şanslı olduğunun farkındasın. Dünyanın çoğunda olmayan şeyler var sende. Mutlu olmalısın, ama değilsin.
Hastalığın üzüntün. Yine de üzüntünün hiçbir maddi nedeni yok, diğerlerinden farklı olarak. Hiç travmatik bir şey yaşamamadın, önemli birini kaybetmedin ya da hayatını değiştiren olayla karşılaşmadın. Kabul edilebilir bir hayatı kabul edecek kadar kadar sıradansın.
Savaşmaya çalışıyorsun. Klişenin gerektirdiği gibi şükretmelisin. Hatta günlük tutmaya başlatmak ve iyi bir yaşam stilini yazmanı sağlayabilir. Günlüğünde bazı şeylere minnet edebililrisin. Ama minnettarlık üzüntünün panzehri değildir. Senin durumunda olan insanlara yardımcı olacak bir insan yokken günlük tutman ve o günlükte minnet etmen seni iyileştiremez. Instagram’da insanların hayatlarına bakıyorsun ve onların mutlu yaşantılarını kendine yediremiyorsun. Sadece suçlu hissetmek için daha fazla neden üretiyorsun, tuzağa geri dalıyorsun.
Bir doktora görünebilirsin ve semptomlarını anlatabilirsin ama senin listene uyan bir şey o doktorda olmayacak. Yatakta oyalanıyorsun ama eninde sonunda kalkacaksın. Düşüncelerin ağır ama ama zarar verecek bir şey yok. Biraz içine kapanık olabilirsin ama hala düzenli olarak gördüğünüz arkadaşlarınız ve aileniz var. Sen üzüntünün poster çocuğu değilsin ve doktor bunu göremez. Seni cehaletle kovacak; Bunda anormal bir şey olmadığını söyleyebilirim. Eğer ısrar edersen, kendine bazı reçeteleri kendin yazabilirsin. Başlangıçta onları deneyebilirsin.
Belki de yan etkileri çok güçlüydü ya da hastalığın tıbben o kadar ciddi değildi. Ne olursa olsun, pes etme ve kendinizi düzeltmek için girişimleri durdurma.
Üzüntün açıklanamayan bir şey ve seni daha kötü hissettiren de bu. Bütün gün süren ve sabaha kadar uzanan uykusuzluk dehşeti. Hayatın maskaralıklarına ayak uydurmak için yapılan yorucu çaba seni yavaş yavaş yiyor. Her şeyde ve herkeste alakasızlık görmek ve aksini asla bilmemek.
Kendi reçeteni sadece kendin yazabilirsin.