Keder, genellikle bizi her zaman şaşırtır. Bunu veya varlığını bilmediğinizden değil, her şeyin yolunda olduğunu düşünerek gözlerimizi çevirdiğimizde aniden gelen acı ve üzüntü. Yalnız kaldığında, en savunmasız olduğun zaman seni pusuya düşürür. Kimsenin yanında olmadığı düşündüğünde, seni görür ve abiden karşına çıkar. İşte, keder böyle bir şeydir.
Sizi yere doğru sert bir şekilde iter ve kollarınız ve bacaklarınız dışarı çıkarken, nefesiniz hızlandıkça, gözleriniz şiştikçe sizi izler. Kalbinizi ağırlaştırır, bacaklarınızı sürükler, tüm renkler dünyanızdan süzülürken görüşünüzü bulanıklaştırır.
Ne kadar zalimce.
En iyi günler, etrafınızda gizlenmediği, sonunda tekrar yemek yiyebildiğiniz, sonunda yataktan çıkabildiğiniz günlerdir.
Tekrar kontrolün kendinde olduğunu hissediyorsun.
Ama bazen geri gelir. Durup dururken, kapıyı çalabilir—sadece habersiz görünecektir. Günün herhangi bir saatinde sizi rahatsız eder; Sadece unuttuğunu düşündüğünde, ortaya çıkar. İşte böyle. Kötü biri olmadığını bilmelisin. Aslında, keder size kaybın gerçekte ne anlama geldiğini gösteren bir rehberdir. Kayıptan gelen bu derin ıstırap, aşkın ne kadar paylaşıldığının bir kanıtıdır. Bu kayıpla bile, aşk sebat etti. Şimdi, kederde bile aşk var. Aşk her zaman orada olacak ve acı azalacak.
Daha iyi olacak. Bana güven.
Bir gün fark edeceksiniz. Hüzün hissi azalacak, ama bu kaybettiğin şeyin daha az bir şey ifade ettiği anlamına gelmeyecek. Bu sadece kabul ettiğiniz anlamına gelecek ve keder bunu anlayacak: artık bitti.
Evet, keder seni bir noktada huzura terk edecek ve bir kez daha ayağa kalkacaksın. Kederi bilmek, sevdiğini ve değer verdiğinizi bilmektir. Kederi anlamak, aşkın gücünün devam ettiğini bilmektir.