Bazen sen gittikten sonra kim olduğunu merak ediyorum.
Belki bir gün tekrar buluşuruz ve hayatlarımız hakkında konuşuruz.
İkimizin de ne kadar ilerlediğimizi ve ne kadar mutlu olduğumuzu konuşurduk.
Bana yapmak istediğin her şeyi yaptığını söylerdin. Bana yaptığın yolculuklardan, gördüğün ülkelerden, aldığın işlerden, tanıştığın insanlardan bahsederdin.
Belki bana nasıl olduğumu sorarsın ve ben de kendi hakkımda konuşurum.
Sana yaptığım seyahatleri, gördüğüm ülkeleri, aldığım işleri, tanıştığım insanları anlatırdım. Tekrar yazmaya nasıl başladığımı, hayatımı nasıl değiştirdiğini, beni buraya nasıl getirdiğini. İşlerin nasıl beklenmedik bir şekilde gerçekleştiğini, her zamankinden daha iyi olduğumu. Sana o yıl geçirdiğim sihirli yazdan bahsederdim.
Sen gittikten sonraki ilk haftalar hakkında konuşmazdım.
Denizlere açıldığımda sana hasret kaldığım zamanları ya da en sevdiğin müzikle karşı karşıya geldiğimde ruh halimden bahsetmezdim. Erken döndüğüm partilerden, dinleyemediğim çalma listelerinden ya da adı her duyduğumda sırtımdaki titremelerden bahsetmezdim.
Harika görünüyorsun, bu arada; teşekkürler, sen de öyle.
Belki benim yazımı beğendiğini söylerdin ama seninle ilgili olup olmadığını sormazdın çünkü bilirsin ve ben de benimle ilgili olduğunu söylemezdim çünkü bunun bir önemi yok.
Her zaman bir birimize kahve ısmarlardık ve sen de “bu kimdendi” derdin, ben gülerdim ve kalbim tekrar kırılırdı.
Aşıklar hakkında konuşmazdık.
O zamanlar ne kadar genç olduğumuzu ve yılların ne kadar hızlı geçtiğini konuşurduk.
Belki koluna dokunup anlamsız bir şey söylerdim ve sen de bunu komik buluyormuş gibi davranırdın. Kahvemizi bitirirdik, sen öderdin ve ben her defasın da hayır derdim ama sen ısrar ederdin, ben de gülümserdim çünkü hiçbir şey değişmezdi.
Bu gece için bir planın yoksa yürüyüşe çıkmanı isterdim.. belki de evet dersin. Şehirde yaz sonu ya da sonbahar başında belki konuşacak bir şeyler buluruz.
Belki sana şimdi nerede yaşadığımı gösterir ve yukarı gelmek ister misin diye sorardım.
Gecenin kör bahislerden akıp kırmızı tuğla duvarlara, bitkilere ve kitaplara uzanan sokakları gezerdik ve asla karanlıktan korkmazdık. Biz ışıkları hiç açmazdık. Odanın diğer ucundan sana bakardım, sen de etrafa bakar ve gözlerimiz bir araya gelene kadar gözlerinin benim benim olan her şeyi incelerdi.
Bana doğru yürürdün, ben de tereddüt ederdim ama dudaklarım parçalanıp söylememem gereken her şeyi tek kelime etmeden anlatırdım. Ve sen orada, önümde dururdun, ve buraya nasıl geldiğimizi, daireme kadar merdivenlerden nasıl çıktığımızı, parkta yürürken elinin elimi nasıl ısıttığını, kahve içerken bana nasıl gülümsediğini, beni asla yalnız eve bırakmadığını ve bunun asla değişmeyeceğini düşünürdüm.
O anda, nasıl gittiğini hatırlardım, bunun küçük bir dünya olduğunu, yollarımızın gelecekte bir noktada kesişeceğini ve bunun senin veda etme şeklin olduğunu fark ettim.
Belki de, küçük ama bizi ayıracak kadar büyük bir dünyada, sen ve ben bir daha görüşmeyeceğiz.