Erkek ve kadın tanışır ve aralarında bir çekim olduğunu hisseder. Hatta size telefonunu, e-mailini, WhatsApp adresini verir, belki siz de ona verirsiniz. İletişim kurmaya, yazışmaya, konuşmaya başlarsınız, gün gelir bir araya gelirsiniz.
Şimdi ve sonrasında ne olacak?
İşte ilişkiyi baştan bitirebilecek iletişim hatalarının kurbanı olma ya da olmama anı… Hangi yapılan hatalar karşı tarafı uzaklaştırır? Ya da bir ilişki aşamasına geçmeyi başarabilseniz bile neden çabuk bitebilir? Sadece bir kadın açısından değil, bir erkek açısından da aynı durum söz konusu. Bir erkek de aynı hatalar içerisindeyse kadını uzaklaştıracaktır ya da kadın o erkekle sevgili, eş olmaktan kaçacaktır.
İletişim hataları:
İki de bir mesaj göndermek, hatta cevap gelmeden bir diğerini yollamak, cevap vermediğinde sorgulayarak karşı tarafı boğmak,
Bir kere aradıktan ve ulaşılamıyorsa beklemekten kaçınarak devamlı aramaya devam etmek (1 kere aradığımızda zaten çağrıyı görecektir ve eğer o erkek istiyorsa sizi arayacaktır değil mi?)
Teklif yağmuruna tutmak, bir teklifte bulunulduğunda o gün müsait değilse; yarına, öbür güne, bir sonraki güne programını sormak (ilk teklifinizde müsait değilse ve eğer karşımızdaki de bizle görüşmek istiyorsa elbet kendisi bir yolunu bulup alternatif yaratmaz mıydı? Yanınıza kendi gelmek için çaba göstermez miydi?)
Daha bir ilişki bile başlamadan telefonla, mesaj ile e-mail yoluyla, sosyal medyada devamlı karşısına çıkmak, iki taraf arasındaki birbirini arama dengesini kuramamak, çok erken bazı soruları sormak, fazla beklentili yaklaşmak, hesap soruyormuş havasında her yaptığını sorgulamak, sürekli sorulara boğmak veya çok fazla üzerine düşüp, çok fazla istekli davranmak karşı tarafı korkutup, kaçırmaz mı?
İlk buluşma sırasında yapılan hatalar:
Bir erkek ile ilk defa buluşacağımız zaman bazen gerek isteyerek, gerekse istemeden öyle hatalar yaparız ki ikinci buluşma şansını kendi ellerimizle bitirebiliriz. Bir yemek ortamı yaratıldı ve ilk buluşma gerçekleşti. Şimdi neler olacak?
Neler daha başlamadan, baştan bitiriyor?
- Sürekli konuşmak, ilk buluşmada anlatılması gerekmeyen detaylara inmek, çok özel sorularla karşı tarafı zor durumda bırakmak, karşısındaki kişiye konuşacak fırsat tanımamak, karşısındakinin sürekli lafını kesmek, tartışma ortamı yaratabilecek hassas konulara girmek, karşısındakini yargılamak, üzerinde kontrol kurmaya çalışmak,
- Daha başlangıçta çok fazla içli dışlı olmak, fazla taviz vermek,
- Eğer alkol alınıyorsa limitleri iyi belirleyememek hatta sarhoş olmak,
- Sürekli etrafı ile, telefonu ile ilgilenmek, karşı tarafa dikkatini yoğunlaştırmamak,
- Bulunulacak ortama uygun giyinememek, yanlış ya da abartılı seçimler,
- Kendini olduğundan başka türlü göstermeye çalışmak,
- Komik olmaya çalışırken anlamsız ve yersiz espriler yapmak, fazla laubali olmak,
- İlk buluşmada özel anılardan, eski ilişkilerden, evliliklerinden söz etmek, eski sevgilileri, eşleri anlatmak bir de üstüne dert yanmak,
- Kendini çok fazla övmek, egosal davranışlar sergilemek,
- Gelecek ile ilgili duygusal hayallerden çok fazla bahsetmek; evlenmek, çocuk sahibi olmak isteklerimiz, pembe panjurlu evler….
- Çok fazla eleştiriye odaklanmak, karşısındakinin onurunu kırabilecek tehlikeli söz ve davranışlardan kaçınmamak, karşısındaki üzerinde baskı kurmaya çalışmak…
- Sürekli olumsuz düşünce ve tavırlar sergilemek, sürekli şikayet etmek (ondan, bundan, hayattan, insanlardan hatta ortamdan, garsondan, yediği yemekten vs.) kısaca negatif enerji yaymak.
İlk konuşmalar, ilk buluşmalar iki tarafın da bir ilişkiye geçmek konusunda karar aldığı en önemli aşamalardır. Bu süreçte devamını getirmekten bir sonuç çıkmayacağını, karşınızdaki kişiyle anlaşamayacağınızı ya da farklı kulvarlarda olduğunuz anladınız diyelim. Önemli olan iki insanın düşüncelerinin, duygularının, kültürlerinin ve hayata bakış açılarının birbirine uymasıdır. Sadece bir ilişkim olsun düşüncesiyle bir ilişki başlatmaktan kaçının çünkü zamanla hem kendiniz hayal kırıklığına uğrar hem de karşınızdakini uğratırsınız.
İlişkiler mi karmakarışık, yoksa bizler mi arap saçına çevirebiliyoruz?
İlişkiler karmaşık hale gelebiliyor çünkü aslında belki de çoğu zaman biz kendimiz karmaşığız. Belki de kimi zaman ne istediğimizi bilemiyoruzdur. Hassas varlıklar olmamızdan da kaynaklanıyor olabilir mi acaba? İçsel çatışmalarımız bize ayak bağı mı? Ya da ilişkilerimizi sadeleştirmeyi mi başaramıyoruz? İlişkilerimize konsantre mi olamıyoruz? Özellikle de kavgalar sonrası surat asma konusunda çok mu başarılıyız acaba? Belki de fazla kibirliyiz kimbilir… Ya da çok fazla beklentilerimiz vardır.
Belki de günlük streslerimizin ilişkimizi mahfetmesine izin veriyoruzdur. Hani başka şeylere ya da insanlara kızıp hiç suçu olmasa da nazımızın geçtiği kişiden çıkartıveririz bunu bazen… Hoş o da bir susar, iki susar üçüncüde patlar. Eh o da etten, sinirden yapılmış bir varlık… Ne de olsa beni seviyor, beni çeker mantığı nereye kadar işler?
Karşı tarafı hayatının merkezi haline dönüştürmek…
Daha bir ilişkiye başlamadan bile tanışma evresinde karşı tarafı bir anda hayatının merkezi haline dönüştürmek… İşte sevgili aşamasına geçemeden, o kişiyle yolların ayrılmasında en büyük etkenlerden biri. Bir şeye ne kadar anlam yükler ve ne kadar üstüne düşerseniz kaçar. Kadınlar kimi zaman değersizlik korkuları ya da kaybetme korkuları nedeniyle bir erkekle tanıştığında bir anda çok fazla üstüne düşebiliyor. Henüz kadını tam tanımayan erkek bu durumdan korku duyup ya da rahatsız olup kaçabiliyor. Erkekler fazla sorgulanmayı, özgürlüğüne müdahale edilmesini sevmiyor.
Hele ki bu üstüne düşme, sorgulama, yargılama durumu daha ilişkiye bile geçilmeden yapılmaya başlanıyorsa karşı taraf geri çekebiliyor kendini. Erkek bu konuda oldukça seçici davranıyor.
Sevgili ya da eş rolü; hayatımızda var olan ve sahip olunan rollerden sadece biri… Ebeveyn rolü, evlat rolü, çalışan rolü, arkadaş rolü gibi; gibi ise hayat döngüsünde var olan diğer roller arasında sayılabilir.
Sahip olunan rollerin enerjisel ve zamansal paylaştırılmasında yaşanabilen dengesizlik yaşanan ilişkinin kalitesine ve dengesine de yansıyabiliyor.
Bir partner olmak; hayattaki tek rol mü? Böyle bir durum var olduğunda; kişinin her şeyi diğer tarafla birlikte yapma gereği beklentisi hem kendisini hem de karşısındaki kişiyi zamanla boğabiliyor. Sorgulamalar, yargılamalar ve sonucunda da yıpranmalar başlayabiliyor. Hem kişilerde hem de yaşanan ilişkinin kalitesinde ve sürdürülebilirliğinde…
Her insanın kendi kişisel alanı ve kişisel bir hayatı var. Birini sevmek; onu hayatının merkezi haline getirme algısını yaratmamalı…
Karşı tarafın her dakika diğer tarafı düşünmesi ya da her anını onunla paylaşması beklentisi ilişkiyi yıpratabilen en önemli sorunlardan birisi… Kendi yaşantısının her alanınını karşı tarafın doldurması beklentisi…
Her insanın kendini mutlu hissettiği ya da ihtiyaç duyduğu yalnız kalma ya da kendi hobileri, kendi ailesi, arkadaşları ya da işi ile ilgili ayırması gereken zamanları olabilir. Bu karşı tarafı sevmediği ya da önemsemediği anlamına gelmemeli… Ya da diğer tarafın buna bir anlam yükleyerek diğer tarafı boğması, benmerkezci beklentilerini karşı tarafa gereğinden fazla yansıtması gibi…
Karşı tarafın hayatındaki en önemli kişi olma beklentisi ilişkinin temel amacı haline dönüştüğünde dengeler ciddi anlamda bozulabilir.
İnsanın hem kendisinin hem de karşısındaki kişinin hayat amacında farklı rolleri de olduğunu kabullenebilmesi ilişkiyi olumlu anlamda besleyebilir. Tabi ki bu durumda da, diğer rollerdeki denge kurulurken partner olma rolünün de dengede tutulabilmesi önemli… Tek bir role -bu hangisi olursa olsun- endekslenmek diğer rollerin de paylaşım dengesini bozabilir.
Bir ilişki yaşarken ya da evlenildiğinde; her şeyi birlikte yapma beklentisi iki tarafı da zamanla yorabilir. Karşı tarafı hayatının merkezine oturtma ihtiyacı; bir tarafın ilgisi ile kişinin değerinin beslenmesi ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir. Ya da kendisini daha güvende hissetme ihtiyacı…
Her ne olursa olsun; her insanın farklı yönlerinin ya da kendisine ait kişisel alanlarının olduğunun kabullenilerek ilişkilerin yaşanması, ilişkilerin bağımlılığa dönüşmesini de engelleyebilir. Tabi ki gene dengede tutulabilmesi başarılabildiği sürece… Bu hem erkek hem de kadın için geçerli.
Beklenti üzerine kurulan ilişkilerin daha kısa ömürlü olması ihtimali hep vardır.
Karşıdaki kişinin diğer tarafın sevdiği derece kadar sevmesi beklentisi…
Karşılık umarak karşı tarafa bir şeyler yapma ve aynı şeylerin kendisine de aynı derecede yaşatılması beklentisi…
Bir tarafın ilgisi diğerinden daha az olduğunda karşı tarafa verilen ilginin derecesi ile aynı ilgiyi bekleme beklentisi…
Kendini ifade etmeden anlaşılma beklentisi…
Karşı tarafı değiştirme beklentisi gibi gibi…
Bu beklentiler; ilişkilere ben merkezci yaklaşımlar ile ya da karşı tarafı hayatının odak noktası yapması ile de artabilen beklentiler…
Tabi ki her insanın beklentileri ya da doyurulması gereken ihtiyaçları olabilir. Bağımlılığa dönüşüm çok daha farklı bir durum…
Bir ilişki başlatmak ve devam ettirebilmek istiyorsanız
Her ne olursa olsun kendi hayatınızdaki önceliklerinizi boş vermeyin. Bir ilişki hayatın tüm anlamı değil.
Kendinizle barışık olun, önce kendinizi sevmeyi, kendinize saygı duymayı deneyin.
Kendi değerinizi bilmek için başkasının bu değeri vermesi gerekmediğine inanın.
Serbest bırakmayı, akışa göre davranmayı, bir şeyi ne kadar sıkarsanız o kadar uzaklaşacağını unutmayın.
Huzur, güven, ilgi, değer verdiğiniz ve aldığınız, kazan-kazan dengesinin olduğu ilişkiler içinde kalın. Sizi yoran, yorduğunuz ilişkiler uzun ömürlü olmaz.
Ve en önemlisi kendinize yapılmasından hoşlanmadığınız hiçbir şeyi karşı tarafa yapmayın.
Kendi kişiliğinin ve kişisel hayatındaki rol dengelerinin kaybedilmediği, karşı tarafın da aynı şekilde partner olmak kadar diğer rollerinin olduğunun da kabullenilebilmesi, en önemlisi de onun da, sizin de kişisel alanlarının olduğunun farkındalığı ile ilişkinin yaşanabilmesi sağlanabilir. Yaklaşımların doğru yapılması ilişkilerin kalitesini ve uzun ömürlü olabilme ihtimalini arttırabiliyor.